15 yaşında Kendime “HiraiZerdüş” diye bir isim taktım. Anlamı: “Kutsal iyiliğe giden yol, karanlıktan geçer.” 
Kutsal bir iyilik hayal eden birinin ilk önce karanlıktan geçmesi ve ayakta kalması gerekiyordu.

16 yaşında dünya edebiyat tarihine geçebilme fikrine kapıldım ki aslında bu bir çılgınlıktı.
Bir ilkokul diplomasını bile hediye horoz karşılığı almış bir adam için fazla geliyordu. Bu fikri taşımak bile delilikti ama kendimce bilmediklerimi öğrenmek için nefes almaya başlamıştım. Günlerce, aylarca, senelerce dil ve din bilimi hakkında araştırmalar yaptım. Kutsal kitaplar ve türemelerini okudum. Zihnim bir kaplumbağa olmayı az ötede bırakıp bir tavşana dönüşüyor ve hızı giderek katlıyordu.
En az yatırımı almakla hiç değişmeyen ve hep kendi gibi kalan bir beden sahibiydim. 
Hızlıca çürüyen bir bedene yatırım yapmak zaten akıl kârı bir şey değildi.

İnsan okuma ve dinlemeyle işe devam ettim. Her sınıftan dinlemeye kalkıştığım insanların renklerini biriktirdim. Bu da senelerce sürdü.
Cevap vermek için sürekli bekliyordum.
Kendime uyanmadan, dünya içindeki halklara ve dillere uyandım ruhumla. Bir hiçten varlık türeten İlahi güç adına sorgulanacak milyon şey geçiyordu aklımdan. 
Aklım artık bana yetmiyordu.

Dilleri ve dinleri teraziler üzerinde tarttım durmadan. Bakışlarım yumuşuyordu. Bakışlarım yumuşadıkça Yaradan nazarında zerreleşiyordum. Bir hiçten bir hiçe doğru toza dumana bulanıyordum ama yorulmadan ve açlık hissi ile yaşamaya devam ediyordum…
Ve nihayet, Başımı kainatın iradesi önünde eğdiğim bir gün, insan olduğumu hatırladım. Bu bana fazlaca şey kattı.

İnsan başıma kaldığım zamanlardı. İrademin serçe kuşu gagasında biriken su kadar bile olmadığını fark ettim. Bu hayallerimden vazgeçmek için bir sebep doğurmuyordu. Sancım çiftleştikçe, genişliyordu beynim. Aklıma türlü nimetlerden renklenen cennet geliyordu. Cennet nakışları örtünüyordu fikirlerim üzerine.

Ve yazmak ağır bir eylem oluyordu bu yüzyılda.
Evet, anlaşılmak güç geliyor hatta güç veriyordu. Ama yazmak pahabiçilmezdir diyordu içimdeki ben. Amacın izinde zerre toz kalmıyordu geleceği süslerken. Mavi ve beyaz kalıyor; siyah gidiyordu…

26 yaşına geldiğimde, fikirlerimin daha da çıldırdığını fark ettim. Çerçevelerin yetmediğini, çizgilerin kısa olduğunu gördüm. 
Herhangi bir iradenin seviyesini aşağı gören biri değilim. Bu benim haddim değil ama kendi amacımın bir ismi olmalıydı ve o amaca yazarak hizmet etmeliydim. Ve bu fikirlerin kaynadığı dönemlerin içinde. “Kirli edebiyat”la karşılaştım zihnimde. Esnedikçe genişle, yakınlaştıkça uzaklaş, kayboldukça görün dedim… Zaman yerinde duran bir şey değildi elbette. Nihâyet cesaret ederek; 2015 yılı başlarında yazılarımı insanlarla paylaşmaya başladım. Bu çıldırmış fikrin sevenleri olmaya başladı. Onlara günbegün edebi türde bir şeyler yazmaya devam ettim. Yanımda olanlar desteklediler beni ve nihayet cesaretim bana bir kitapla devam etmemi emretti. Yazdım! Yazmaya devam ediyorum. İlk kitabımın ismi ELYA. Sonrası Çok Güzel Tükendik; son kitabımın ismini, Yaradan’ın bana verdiği yaşam hakkı sona erinceye dek değiştireceğim…
HiraiZerdüş 10/10/1983